Albert Einsteinden Eğitim Üzerine
Geleneğin zenginliğini kuşaktan kuşağa aktarmakta en önemli araç
öteden beri okul olmuştur. Bu gerçek, çağımızda eskisinden daha da belirlidir.
Çünkü ekonomi alanının gelişmesiyle, gelenek ve eğitimden sorumlu olan aile bir
hayli zayıflamıştır. Bu yüzden de insan topluluğunun devamı ve sağlığı
eskisinden daha çok okula bağlı kalmaktadır.
Kimilerine göre okul, yetişen kuşağa mümkün olduğu kadar fazla bilgi
vermektir. Bunu doğru bulmuyorum. Bilgi cansız bir şeydir, oysa okul canlı
varlıkların hizmetindedir. Gençlerde toplumun refahını sağlayacak değerleri ve
yetkileri geliştirmelidir. Ama bu insan tekselliğinin yok edilmesi ve teklerin
arılar ve karıncalar gibi toplumun bir aleti haline getirilmesi demek
değildir. Çünkü tekleri kalıplaşmış, kişisel öz genliği ve kişisel amacı
olmayan toplum, gelişme gücü olmayan fakir bir toplum kalır. Tam tersine,
bağımsız olarak işleyen ve düşünen tekler yetiştirmeğe bakmalı, ama bu tekler
hayatlarının en yüce sorunu olarak topluma hizmeti görmelidirler. Peki bu
ülküye ulaşmak için ne yapmalı? Ahlak dersi mi vermeli? Hiç değil. Sözler
boş seslerdir ve öyle kalırlar, ayrıca cehennem de iyi niyetlerle döşelidir.
Kişilikleri yapan, duyular, söylenen şeyler değil, çalışma ve iş görmedir.
Bunun için eğitim yollarının en önemlisi, her zaman öğrenciyi gerçek bir işe
süreni olmuştur. Bu iş eğitimi yazı öğrenen ilkokul çocuğuna olduğu kadar,
doktora adayının tezine de uygulanabilir; hatta bir şiirin ezberlenmesine, bir
yazı ödevine, bir metnin yorumlanıp çevrilmesine, bir matematik probleminin
çözülmesine, ya da spor alıştırmalarına.
Yapılan her işin arkasında, temelinde bir itki vardır, ki o da işin gerçekleşmesiyle desteklenir ve beslenir. Burada öğrenciler arasındaki en büyük ayrılıklar ortaya çıkar ve bunların okul için eğitim bakımından değeri birinci derecededir. Aynı işin kaynağında korku ya da zorlama, üstünlük kazanma tutkuları, konuya büyük ilgi gerçeği olabilir. Hatta her çocukta görülen ama çok kez per erken zayıflayan o kutsal öğrenme merakı da olabilir. Belli bir işi yapan öğrenci üzerinde eğitimin etkisi çok değişik olabilir ve bu değişiklik öğrenciyi sürükleyen zarar korkusu, bencil tutku, keyif ya da rahatlama isteklerine bağlıdır. Okul yönetimlerinin ve öğretmen davranışlarının da öğrencilerin ruhsal gelişmelerinde etkisi olmadığını kimse ileri süremez.
Bana kalırsa, bir okulda en kötü şey korku, baskı ve her şeyi herkesten iyi bilir görünme yollarına başvurmaktır. Böyle bir eğitim öğrencide sağlam duyguları, içtenliği, kendine güveni yok eder. Boyun eğen bir insan yetiştirir. Okulları bu en büyük kötülükten kurtarmak da pek o kadar zor değildir. Şu kadarı yeter: Öğretmene mümkün olduğu kadar az zor kullanma hakkı vereceksiniz ve öğrencinin hocasına duyacağı saygının tek kaynağı, onun insanlık ve düşünce değerleri olacak.
Öğrenciyi sürükleyen güçlerin ikincisi olarak gösterdiğimiz yükselme tutkusunun, daha yumuşak bir deyimle, kendini gösterme, seçkinleşme isteğinin insan yaradılışında sağlam kökleri vardır. Bu türlü bir itki olmasa insanlar arasında işbirliği kurulamaz. İnsanın yaptığını başkalarına beğendirme isteği, toplumun bağlayıcı güçlerinin en önemlilerinden biridir. Ancak, bir duygular karmaşığı olan bu isteğin içinde yapıcı ve yıkıcı güçler iç içe girmiştir. Beğenilme, görülme isteği sağlam, temiz bir itkidir, ama başkasından, okul arkadaşından daha iyi, daha güçlü, daha akıllı olarak tanınmak isteği, insanı kolayca aşırı bir bencilliğe düşürebilir ki bu da hem kendisine hem de topluluğa zararlı olabilir. Onun için öğretmenler öğrencileri daha çok çalıştırmak için, işin kolayına kaçıp kişisel yükleme tutkularını körüklemekten de sakınmalıdırlar.
Eğitimi şöyle tanımlayan hiç de haksız değilmiş: Eğitim, okulda öğrenilen her şeyi unuttuktan sonra geriye kalan şeydir. Onun için ben ne filoloji ve tarih öğretmenini tutanlardan yana olmak istiyorum, ne de tabiat bilimlerinin daha çok öğretilmesini isteyenlerden yana.
Öte
yandan okulun, hayatta hemen kullanılacak özel bilgi ve ustalıkları vermesi
gerektiği düşüncesine karşı olduğumu da söylemek isterim. Hayatın bizden
isteyeceği şeyler o kadar değişiktir ki böylesine özel bir öğretim yapılamaz.
Kaldı ki insanın bir alet yerine konmasını kabul edemiyorum. Okulun amacı her
zaman öğrenciyi okuldan bir uzman olarak değil, uyumlu bir kişilik olarak
çıkarmak olmalıdır. En başta gözetilecek şey, bağımsız olarak düşünce ve karar
verme yeteneğini geliştirmektir, özel bilgiler kazandırmak değil.
+ kaynak : "Dünyamıza Bakış" - Albert Einstein